26 Şubat 2015 Perşembe

Türkiyede İsmet İnönü Dönemi





                Türkiyede 1938'de Atatürkün ölümünden sonra değişen pek birşey olmadı.Yerine kendisiyle aynı kafadan olan İsmet İnönü gelmişti.Bu dönemi ehemmiyetsizliğine binaen tartışmamayı tercih ederdim.Çünkü ben ömrümde böyle bir rezil Cumhurbaşkanı görmedim.Bu adamı buraya getiren CHP içinde yaltakçılarıdır.1937'de Başbakanlık koltuğundan inmiş ancak egemenliğini elden bırakmamıştır.Zaten Atatürkün ve İsmet İnönünün ideallerini desteklemek için kurulan 2.TBMM'nin İsmet inönüyü seçmesi garip olmasa gerek.Velhasıl bunlara ek olarak orduylada arayı iyi tutarak Atatürkden sonra kolayca tahta oturmuştur.



                Kendise hedef olarak "Türkiyenin Yeni Atatürkü" olmayı koyan bu şahsiyet hiçbir zaman Atatürk kadar faydalı(!) olamamıştır.Ama hakkını yemeyelim genede yaptığı icraatlarla kendini,en azından bu kıyaslamayı yapacak kadar kanıtlamıştır.Dönemin Başbakanı Celal Bayardanda kurtulunca tek başına 12 yıl ülkeyi yönetmiştir..Kendisi zamanındada Atatürkün Türkçe ezan ve dua gibi saçmalıkları son sürat devam edince cemaat camilere gitmeyi bırakmıştır.Bunu bahane ederek Osmanlıdan kalan camilerimizi depolara ahırlara kışlalara dönüştürmüştür.1939'da 2.Dünya savaşı patlak verince İsmet İnönü savaşa girmemeye yönelik bir politika izlemiştir.Savaşa girmememize rağmen ülkede oluşan ekonomik ve toplumsal sıkıntılar inanılmaz boyutlardadır.Osmanlı hazinesini Atatürk kadar kullanma fırsatı bulamamıştır kendisi.Ancak böyle bir arefede çıkış yolu olarak dönemin Başbakanı Şükrü Saracoğlunun,CHP'nin gizli gerçekleşen grup toplantısında belirlediği hedefler vardır.Kendisi "Varlık Vergisi" adı altındanda zenginlerden yüksek vergiler alarak devletin ekonomik düzenini ve devleti bağımsız yapmayı hedeflemiştir.Ama tabiki bu yasanın uygulanışı malesef böyle olmamıştır sadece varlık sahibi ve yüksek gelirlilerden alınması gereken bu vergi memurlardan hatta çiftçilerden bile alınmıştır.Adeta 2.Dünya Savaşının faturası millete kesilmiştir...Bir diğer önemli hususa gelirsek,İsmet İnönünün kişisel yaşamı bizi ilgilendirmez tabi ama bu kişilik gidip bir ülkenin kaderini belirleyecek Lozana sarhoş bir şekilde giderse(Ayyaş olduğu bilinir ama sarhoş bir şekilde lozana gitmesi,böyle birşeyin bir kanıtı olması zaten mümkün olmadığından iddiadan öte değildir.)özel hayatıda ilgilendirir herşeyi ilgilendirir..Şuanda bazılarınızın iddialarla konuşma dediğini duyabilir gibiyim.Velevki Lozan görüşmelerine sarhoş şekilde gitmedi(Aklı başında bir insanın yapmayacağı işlere imza atmış olsada)bu şahsiyet neden elin Yunanıyla kadeh tokuşturur(Belgeli)? İçkiyi çok sevdiğinden değildir herhalde yada 12 adayı vermeyi kutluyordur belkide bilemeyiz..Kurtuluş Savaşından sonra,savaş sırasında Sakaryaya kadar çekilen Türk ordusunun peşinden şehirleri köyleri yağmayarak,yıkarak gelen Yunanlılardan bunların hesabı sorulacak demişti.Ne değişmiştide Osmanlıdan ilk ayrılan bu şahsiyetsiz hainlerle kadeh tokuşturuyordu? İsmet İnönü hayatı başarısızlıklarla dolu bir adamdır.Günümüzde büyük bir azınlıkda olsa halen daha kendisini olup olmadığı tartışmaya açık olan "İnönü Savaşları" ile övenler var,bu adamın 12 yıllık "Milli Şeflik" döneminde yaptığı elle tutulur bir faaliyet yok..Kendisi son zamanlarında anlattığı hatıralarını "İsmet İnönü Hatıralar" adlı kitapda yazdığı şekilde anlatmıştır.Bu kitabı şiddetle okumanızı öneririm.Zira kendisi burada çok şeyi itiraf ediyor.Atatürk hakkındada yaptığı itiraflar yüzünden son zamanlarda "şamar oğlanı" olup kendisini sahiplenen CHP kesimi iyice azalmıştır.Yapılan bütün zulümler kendisinin dönemine yıkılmaya çalışılmıştır.Son olarak yaptığı bir katliamı daha sizlerle paylaşarak tarihimizdeki bu hainin Osmanlı zihniyetinden ne kadar uzak olduğunu göstereyim.Yüzyıllarca Osmanlı ile yaşamış Türk kökenli Azeri 146 kardeşimiz 2.Dünya Savaşı sırasında Stalin faşitinin zulmünden kaçarak Türkiyeye sığınmışken İsmet İnönünün emriyle Ruslara geri teslim edilmiştir.Türk tarihinde gizlenen birçok şey gibi bu olayda yıllarca gizlenmiş ilerleyen zamanlarda belgeleriyle ortaya çıkmıştır.Size sığınan onca insanı kurşuna dizsinler diye Ruslara geri vermek ancak kalpsizlerin yapacağı bir iştir..Böyle şerefsizce bir görevi bulunduğu konum itibariyle yapmak zorunda kalan Türk Komutan olayın ardından 146 kişinin öldürüldüğünü öğrenince intihar etmiştir...Daha anlatacaklarım olmasına rağmen bu yazımı burda bitiriyorum.Zira benim bu konuya bu kadar yazmam bile israf.Zaten şuanda(Ne tür hainlikler yaptığını tam olarak bilmeselerde)hemen herkes İsmet İnönünün tarihimizin yüz karası olduğunu biliyor..Kendisi 1946 yılında kurulan Demokrat Parti ile seçim yarışına girmiş halkın yarısından çoğunun desteklediği Demokrat Parti "Açık Oy,Gizli Tasnif" gibi rezillikten öte bir sistemle yenilgisi Türkiye tarihlerinde yerini almıştır.1946 seçimlerinden bunca kişinin desteklediği Demokrat Parti nasıl böyle bir hezimet aldı sorusuna ise çok farklı iddialar vardır.(Kadir Mısıroğlu oylar tamamen yer değiştirilmiştir diyor)Hangi iddia doğru bilemem ama açık oy , gizli tasnif gibi bir sistemden adalet beklenemezdi zaten..1950'de değişen bu adaletsiz sistem etkisini direk gösterek Demokrat Partiyi %52 gibi bir oy ile iktidara gelip ülkeyi daha büyük tarihi felaketlerden kurtarmıştır.





25 Şubat 2015 Çarşamba

Türkiye'de Atatürk Dönemi



             Nihayet Kurtuluş savaşı kazanılmış ve ülke kurtarılmıştı.Böyle bir savaşı böyle bir ortamda pek az millet kazanabilir.Varımızla yoğumuzla savaşan atalarımız da bu azınlıktandı.Savaşıp 23 nisan 1923'de Lozan için ikinci defa toplanan TBMM,Bulgaristan ve geri kalanı itilaf devletlerinin oluşturduğu bir ekip tekrar toplandı ve 24 Temmuz 1923'de toplantı sonuca bağlandı.29 ekim 1923'dede artık devam edemeyen Osmanlı yerini Türkiyeye bıraktı.



             Geçen yazımda bahsettiğim soruya gelirsek Lozan'da görülenin dışında görülmeyen ne vardı ? Tarihdeki antlaşmaların hemen hemen çoğunda olan gizli maddeler Lozanda neydi ? Bu iddia'ya herkesin farklı bir yorumu olabilir.Ama adı üstünde bu maddeler "gizli" yani kimsenin yorumu,yorumdan ileriye götürecek bir delili yok.Benimde bir yorumum var(Sadece benim değil çok kişinin iddia ettiği bir yorum)ve bunu yazacağım.Öncelikle Türkiyenin ve Chp'nin kurucusu ve 15 yıl Cumhurbaşkanlığı yapmış Atatürk'ün icraatlarına bakalım.


          Chp tarihine bakarsak 9 Eylül 1923'de kurulan Chp 2 gün sonra genelbaşkan olarak Atatürkü seçti.Atatürk'ün geldikten 1 ay sonra yaptığı ilk önemli icraat kurtuluş savaşında konumu itibariyle(eğer Çanakkale olmasaydı)kolay ulaşılabilir olması ve bu güvenlik zaafiyetini ortadan kaldırmak için 13 Ekim 1923'de başkenti Ankara yapmıştır.Ardından 29 Ekim 1923'de Cumhuriyet İlan edilip(1 Kasım 1922'de saltanat zaten kaldırılmıştı) Türkiye resmen kurulmuştur.Ardından 3 Mart 1924'de hem halifelik hemde şeriye ve evkaf vekaleti kaldırılmıştır eğitimde ise Tevhid-i Tetrisat kanunu kabul edilmiştir.Ardından ilköğretimin zorunlu olması,devlet demiryollarının kuruluşu,Türkiye İş Bankasının kuruluşu gibi olaylar süre gelmiştir..En sonundada siyaset bilmeyen İsmet paşanın,Atatürk'ün İnönü savaşlarında(Ne kadar doğruysa tabi...)başarısı yüzünden İsmet paşaya güvenmesi hasebiyle Lozan için giden İsmet İnönünün uzlaştığı Lozan antlaşması yürürlüğe girdi.Daha sonra gene Mustafa Kemal paşa önderliğinde 25 kasım 1925'de şapka ve kıyafet devrimi yapılmıştır.Bu olay milli mücadelemiz olan kurtuluş savaşında İslam'ı için savaşan bazı kesimler için haince görülmüştür ve bölge bölge il il bu kanunu reddedip fes'inden sarığından vazgeçmeyenler olmuştur.Sonuçta çoğu silah zoruyla çıkartılmış direnenlerse idam edilmiştir,hatta Rize'de şapka için ayaklanan ve asılanların akrabalarıyla konuşma fırsatını bulduğumu ve hikayelerine gerçekten çok üzüldüğümüde belirteyim.30 kasım 1925'de ise tarikatlar,tekkeler ve zaviyeler topluca kapatılmıştır.Ardından 17 şubat 1926'da tarihinde kabul edilen medeni kanunla mirasta ve şahitlikte kadın-erkek eşitliği,tek eşlilik gibi maddeleriyle şeriat'tan uzak bir kanun daha kabul edilmiştir.Daha sonra devlet tarihimizdeki en büyük inkılap olan harf  inkılabı 1 Kasım 1928'de yürürlüğe girmiştir.Bu çalışmaların hepsinin amacı laikliğe ortam hazırlamak içindir,bu ortam'ı hazırlamak için yapılan anayasa değişiklikleri ise Cumhurbaşkanlarının ant içerken söylediği "vallahi" sözcüğünün kaldırılması,şeriat hükümlerinin yürütülmesinin kaldırılması gibi çok önemli anayasa değişiklikleridir hatta bununda yeterli olmayacağını düşünerek 3 Şubat 1928'de hutbenin Türkçe okunmasıyla başlayan süreç daha sonra haddini aşıp duaların ve ezanında Türkçe'ye çevrilmesiyle devam etti.Bu dönemlerde ezan'ı okunması gerektiği gibi arapça okuyan bir çok kişi hapislere atılmıştır...Bunca değişikliğin artık yeterli olduğu düşünülerek 5 şubat 1937'de Anayasanın 2.maddesine laiklik ilkesini sokmayı başarmıştır.Atatürkün 10 Kasım 1938'deki ölümüyle Chp'de Atatürk dönemi son bulmuştur.








          Şimdi size Chp'de Atatürkün 15 yıllık dönemini kısaca anlattım.Buradanda görebileceğiniz üzere bu ülke kurtulduktan sonra Atatürk ve üyelerini Atatürkün seçtiği 2.TBMM ülkede şeriat rejimi'ni bitirip laikliği getirmek için çalışmıştır.Bu çalışma düzenine saygı duyanlar olabilir belki ama o getirdiğiniz düzeni desteklemeyenlere hiç bir hak tanıdınız mı?Kazım Karabekir gibi savaş kaybetmemiş bir komutan'ın kurduğu partiyi saltanatın ve halifeliğin kaldırılmasına karşıt olduğu için kapatırsan ve bundan sonrada demokratik görünmek için göstermelik olarak bizzat Atatürkün arkadaşı Ali Fethi bey'e verdiği emirle kurulan Serbest Cumhuriyet Fırkasına şeriat'ı geri isteyenlerin doluşmasıyla tekrar Atatürkün emriyle partisini kapatan Ali Fethi bey varken sen bu millete nasıl bir demokrasi getirdin ? İnsanlar 1945 yılına kadar ki tek partili dönemde sizin dediklerinizi kabul etmeyip oy kullanmasa bile genede sizin getirmeye çalışıp en sonunda getirdiğiniz laikliğe uymak zorundaydılar.Uymayanları asıyordunuz..Böyle bir durumda çıkan isyanlar bile insana masum geliyor.Atatürk'ün kurtuluş savaşını kazanmamızı sağlayan ve ülkemizi tam anlamıyla temsil eden 1.TBMM'yi neden kapattı ? Bu kadar başarılı bir kuruluş neden kapatılmıştı ? Cevap basitti dualarla açılan 1.TBMM asla böyle inkılapları ve laikliği kabul etmezdi.Atatürk ideolojisini uygulamak için böyle bir değişime gitmeliydi ve gitti.Bu Ülkede büyük zulümler yaşandı bu zulumlerin sebebi bir zamanlar ismimizi duyunca titreyen batının son yüzyıllarda bize karşı aldığı zaferlerle bizde oluşan demekki batı bizden daha üstünmüş algısı ve batıya benzeme isteği.Batıya benzemek içinde öncelikle laiklik ve demokrasi(Aman ne demokrasi ama dedirten 22 yıl yaşadık)lazımdı.





               Şimdi gelelim lozandaki gizli maddeler konusuna benim bu zamana kadar duyduğum iddialardan en akla yatkını Lozan sonrası dönemde yaşananlarıda göz önüne alırsak Türkiyedeki dini yönetimi değiştirme ve geçmişiyle bağını koparması üzerine gizli bir madde olduğu kanaatindeyim.Atatürkün bu zamana kadar yapmaya çalıştığı bu 2 şeyi istekli bir şekilde yapmışda olsa bu fikrin bize Lozanda'ki Birleşmiş Krallık(İngiltere) tarafından dayatıldığını İsmet İnönü ve Atatürkünde sorunsuz kabul ettiğini düşünüyorum.Başka birçok yerde gene kesin olmamakla birlikte yazılan çizilen bir Atatürkün İngilizlere karşı hayranlığı olduğunu ve Osmanlıyı bu durumdan kurtaracak kişilerin yalnızca İngilizler olabileceğini söylediğini iddia eden kişiler de gördüm.Bunlara ek olarak Atatürkün zamanında fakir halk kesiminin müslümanlardan oluşup kemalistlerin sefa sürmesi ve Atatürk'ün öldüğünde İşbankasında'ki parası hepsi birbiriyle alakalı gibi dursada,Bu gizli madde sadece iddia..Gizli maddeler olsun yada olmasın biz bunları bilelim yada bilmeyelim kesin olarak bildiğimiz tek şey Atatürk bu milletin 1000 yıllık din anlayışını değiştirmeye çalışmıştır..




















Bu kanıtlardan artık bolca bulabiliyoruz ve okuduğu zaman inanmayanların gözüne gözüne sokabileceğimiz delillerimiz oluyor..

23 Şubat 2015 Pazartesi

Osmanlı'dan Türkiyeye



        Osmanlı İmparatorluğunu asıl durduran olay "Viyana Kuşatmalarıdır"Osmanlı İmparatorluğu Viyana'yı almak için sarfettiği çaba karşısında sonuca ulaşamaması bazı şeylerin değişmeye başladığının göstergesiydi.Daha sonra Osmanlı İmparatorluğu 1699 yılında kendi lügatında bulunmayan bir durumla karşı karşıya kaldı ; Toprak kaybetmek.400 yıllık tarihinde antlaşmalarla 1 karış toprak kaybetmeyen Osmanlı İmparatorluğu batıda büyük çapta toprak kaybetti.Karlofça antlaşmasının Osmanlı İmparatorluğu üzerinde bıraktığı asıl zarar toprak kaybından ziyade Batı ülkeleri arasında "Osmanlı'da Yenilebiliyormuş" algısı oluşturmasıydı.Kutsal ittifak devletlerinin Osmanlı İmparatorluğuna dayattığı karlofça antlaşmasının Osmanlı İmparatorluğuna verdiği asıl zarar bu algıdır.Bir devlet düşününki 400 yıldır kimseye boyun eğmeyen,3 kıtaya hükmeden ve askerlerinin tarih kitaplarında herkesce bilinen savaşçı kimliğine ek olarak şehid olma arzusu taşıdıklarını düşünün.Avrupayı tir tir titreten Osmanlı İmparatorluğu önce Viyana kuşatmalarındaki başarısızlık ve daha sonrasında gelen Karlofça antlaşmasıyla gerileme dönemine girmiş oldu.



         Bu olaylardan sonra yeniçerilere azalan güven ve ıslahat fermanlarında bir türlü tutturalamayan dikiş yüzünden Osmanlı İmparatorluğu 1792 Yaş antlaşmasına kadar gerilemeye devam etmiştir ve büyük topraklar kaybetmiştir.Ancak bu tarihlerde patlak vermeye başlayan ve 1799'dan sonra dünyayı hızla saran Fransız ihtilalinin getirdiği milliyetçilik düşüncesi şüphesiz ki en çok Osmanlıyı yaralamıştır.Her ne kadar önemli topraklar kaybetsede halen daha dünya'nın en çok etnik kökenini bulunduran İmparatorluğu olması hasebiyle...Sırasıyla yunanistan,sırbistan,karadağ,romanya,bulgaristan ve son olarakta arnavutluğun'da Osmanlı İmparatorluğundan ayrılmasıyla Osmanlının balkanlarda toprağı kalmamıştır.Daha sonra 1.Dünya savaşına kadar Kuzey afrikadaki topraklarını olan Cezayir,Tunus,Mısır,Libyayı'da kaybederek büyük çapta toprak kaybetmiştir.















Osmanlı 1.Dünya savaşına girerken hedeflediği politika balkanlardaki topraklarını geri almaktı.Savaşa girmeyi düşünmeyen ancak 1.Balkan savaşıyla kaybettiği toprakları geri almayıda kendine amaç edinmiş Osmanlı İmparatorluğu önce şansını İngilterenin yanında İtilaf devletlerine katılmaya çalıştı daha sonra sonuç alamayınca aşırı Alman hayranı olan Enver paşa'nın dalaveresiyle istemeye istemeye de olsa İttifak devletleri tarafında yerini almıştır.




1.Balkan savaşı ve Trablusgarbın kaybedilişi gösteriyorki Osmanlı bir savaşa hazır değil ancak Enver paşanın gizli emriyle Yavuz ve Midilli adını taktığı 2 Alman gemisi Rusya limanlarını bombalıyordu.Osmanlı bir anda kendini savaşın içinde buldu.
Osmanlı 1.Dünya savaşında güney cephelerinde başarılı sonuçlar alamamıştır.Osmanlı musul ve kerkükde dahil olmak üzere Suriyeyi dahi bırakmak zorunda kalmıştır.(Bunun ceremesini hala çekiyoruz)Bu olay daha sonrasında Mekke ve Medine taraflarındaki bir takım kabilelerin Osmanlıya olan güveninin iyice sarsılmasının ardından 1916 yılında İngilizlerle ortaklaşa hareket etmesinin ardından Osmanlı güney cephesinde sağlam bir direnç gösteremeden mağlup olmuştur.(Bir takım kabilelerin yaptığı bu hainlik günümüzde bütün Arap ırkına tamamına mal edilmeye çalışılıyor.)Peki güneyde bu kadar mağlup olan Osmanlı diğer cephelerde ne yaptı ? Çanakkale savaşını anlatmama gerek yok diye düşünüyorum ecdadımız 7'den 70e cephede kısıtlı imkanlarla düşmanla savaşarak geçit izni vermedi.Kafkasya taraflarında ise başta ermeniler olmalar üzere rusların kışkırtmasıyla ayaklananmalar olmuştur ve Rusya Karadenizde birçok bölgeyi ele geçirmiştir.Daha sonra Çarlık rejiminin yıkılmasıyla iç karışıkları gidermek için Rusya bu bölgelerden çekilmiştir.(Tarih kitaplarında yazılan efsanevi kurtuluş hikayeleri malesef gerçeği yansıtmıyor)Durum bu Osmanlı 1.Dünya Savaşında hiçbir emeline ulaşamadı tek sevinç kaynağı olarak elimizde birtek Çanakkale Zaferi vardı.1920 senesinde Osmanlı'nın Misak-ı Milli sınırlarını yayınlaması üzerine Mondros Ateşkes Antlaşması bahane edilerek 1920'de İngiliz donanması savaşarak geçemediği Çanakkale boğazından geçip Osmanlının başkenti İstanbula gelmesi ve çok geçmedende fiilen resmen işgal etmesi.(Mondros'da geçen maddelerin açık uçlu ve Osmanlı aleyhine oluşu sebebiyle işgal zor olmadı)Bunun üzerine Anadolu'da Atatürk önderliğinde Ankarada 1.TBMM törenle açılmıştır ve kurtuluş savaşında önemli bir rol oynamıştır.Gerçekten 1.TBMM'nin halkı tam olarak yansıttığını düşünüyorum.Fakat böylesine bir meclisin ve Kurtuluş Savaşını kazanmamıza bu kadar katkısı olmuş bir ekibin komple değiştirilip 1 Nisan 1923'de 2.TBMM'nin kurulmasını hiç sindiremedim ve sanırım hiç de sindiremeyeceğim.




           Başarısız 1.Dünya savaşı ardından başarılı bir Kurtuluş Savaşı sergileyen Osmanlı artık yerini Türkiyeye bırakıyordu fakat aklıma yatmayan bir durumu sizinle paylaşayım..1920'de İstanbul Hükumeti ve Osmanlının başkenti İstanbulu avucunda bulunduran ve Serv'den başka antlaşmaları kolay kolay kabul etmeyecek İngiltere nasıl olduda İstanbuldan çekildi? Ne karşılığında ? Tamam Lozan Antlaşmasının bizim tarihimizdeki en kötü antlaşmalardan biri olduğu aşikar,Misak-ı Milliden birçok ödün verilmiş fakat ben eminimki bizim tarih boyunca tanıdığımız İngilizler birtek Lozan Antlaşmasına "eyvallah" demez.Hatta dönemin İngiliz Cumhurbaşkanı Winston Churchill donanmasını geri çektiğinde ülkesinin medyası tarafından topa tutuldu,Nasıl Osmanlıyı kökünden bitirmek gibi bir fırsatınız varken yapmadan geri dönersiniz? diye.İşte burada oturup düşünmemiz gerekiyor biz İtilaf devletlerine ama özelliklede İngilizlere Lozanın dışında neler verdik ?Bu soruyuda ilerde yeni kurduğumuz TÜRKİYE'Yİ anlatırken detaylıca cevaplayacağım şimdilik sağlıcakla..

Süleyman Şah Türbesi Tahliyesi

       


             Bu tür güncel konular hakkında yazmayı henüz düşünmüyordum ama ortalıkta çirit atan boşboğazları gördükçe kendimi mecbur hissettim..



            Öncelikle şunu belirteyim IŞİD'in "Ben Türk askerini vurursam bunlar benim kökümü kazır" deyip böyle bir şeye cesaret edememesini isterdim.Ancak şuanda o potansiyelde olmadığımız ve birde şuanda şartların IŞİD'le herhangi bir savaş ortamının TÜRKİYEye yarardan çok zarar getireceğini bilen IŞİD ve tepesindeki babaları böyle bir provakasyona girişebilirdi.Bu nedenle tahliye kararının sonuna kadar doğru olduğunu düşünüyorum.



           Şimdi birde "hükümet yaptıysa kötüdür" gözüyle bakıp karalayanlar için 2 çift lafım var elinizi vicdanınıza koyun ve düşünün türbeyi koruyan 40 askerimizden biri sizin kardeşiniz,babanız yada yakın bir akrabanız olsaydı geceleri evinizde fosur fosur uyuyabilecek miydiniz ? Yada bu tahliye olduğunda keşke olmasaydı diyebilir miydiniz ? İşe bu açıdan bakınca daha rahat anlaşılıyorki ben 1 tane şehid verdikten sonra IŞİD'in kökünü kazıyıp kazıyamamamızın pekde bir önemi yok.Önce can kardeşim önce can,ordaki askerlerinin can güvenliğini herşeyden önde tutulmalı ve tutulduda..



          Siyasi açıdan bakarsak IŞİD'in bölgeye geliş amacını başka bir yazımda detaylıca yazacağım ancak türbe olayına gelirsek öncelikle IŞİD'in kobaniye saldırmasıyla iç siyaset ve kürt baskısıyla kobaniye yardım için TÜRKİYE IŞİD'i vurmaya kışkırtıldı fakat hükumet tekrar doğru olanı yaptı ve bu oyunada gelmedi.Bundan sonra IŞİD'in ağa babalarından aldığı emirle daha sert bir şekilde TÜRKİYE'yi savaşa zorlamaları emri sonrası IŞİD'in en açık hedefiydi Süleyman Şah Türbesi...Türbenin vurulduğunu ve askerlerimizin şehid olduğunu düşünün.TÜRKİYE IŞİD'e girip kendini bataklığa mı saplıyacaktı yoksa 40 askerin ardından yas tutup hiçbirşey yapmadan duracak mıydı ?
"Aşağı tükürsen sakal yukarı tükürsen" hesabı çok güç bir durumda kalırdık.




          Sonuç olarak muhalefetimizide insaniyet çerçevesinde yapıp muhalefetin herşeyi büsbütün eleştirmekten ibaret olmadığını anladığımız zaman herşey çok daha güzel olacak..Süleyman şah türbesinin tahliyesi son derece doğru ve yerinde bir karardır hükumet bir kez daha doğru hamleyi yapmıştır..

22 Şubat 2015 Pazar

Osmanlı Tarihinin Önemli Noktaları



           Burada öncelikle ecdadımız Osmanlı İmparatorluğundan alacağımız derslerin şuanki Türkiye'nin durumunu daha rahat okumamıza ve geleceğimize yön verirken dikkat etmemiz gereken noktaları anlamamıza yardımcı olacağından yazılarıma burdan başlamak istiyorum.


            Bir yola çıkarken ideolojin ve bu ideoloji gerçekleştirmek için uğrunda çalışacağın bir davan olmalı.Burada ideolojin ne kadar mantıklı ve uygulanabilir ise davanı sonuca ulaştırman da bir o kadar kolay olur.Dolayısıyla bir yolda başarılı sonuçlara ulaşmak için öncelikle doğru bir ideolojik düşünce gelmeli.Bu ideolojik düşünce senin rehberin olup uğrunda savaştığın davanın özünü oluşturmalı..



          Peki Osmanlı İmparatorluğu hangi ideolojik düşünceyi seçmiştir ? Oğuzların "kayı" boyundan olan Osmanlı'nın 13.yy'larda moğollardan kaçarak Anadoluya gelmiştir.Osman bey zamanında beylik haline gelmiştir ve cihad ve gaza anlayışıyla Allahın Kelamlarını duyurmayı kendine hedef edinmiştir.Daha sonralarda Allahın samimi ihlaslarına karşılık lütfu mu dersin yoksa tamamen tesadüf mü dersin bilemem ama bir şekilde hem moğol baskılarının azalması hem Anadolu Selçuklu Devletindeki otoritenin sallantıda olması vede Bizans'ın taht kavgalarıyla uğraşması gibi faktörlerin hepsinin üst üste gelmesi Osmanlıyı beylik'ten İmparatorluğa kadar büyütecek olaylar silsilesinin başıydılar.Osmanlı'nın daha sonralarda önce bizansa doğru yaptığı fetihlerde Bursa,İznik,İzmit gibi bölgeleri alarak zaten güzel olan coğrafi konumunu dahada geliştirdi.Sonralarında karesi beyliği alınarak Akdenizde Çanakkale gibi önemli bir bölge daha ele geçirilmiş oldu ve beylikten devlete geçişini tamamladı.Osmanlının bu tarihe kadar yaşadığı hiçbir büyük problem olmamıştır etrafındaki bütün herkes kendi dertleriyle uğraşırken Osmanlı adeta itici bir güç ile girdiği her savaştan galip ve toprak kazanarak çıkıyordu.Bu durum uzun bir süre daha böyle devam etti.Bulgarlar kralığı,sırp krallığı gibi önemli balkan krallıkları'da ele geçirildikten sonra Osmanlı feth ettiği bu balkan topraklarındaki birliği sağlamak için "İskan Siyaseti" uyguladı.Bu uygulamayla balkanlara göçebe müslüman Türk'leri(Hristiyan aileleri özellikle göndermiyorlar)yerleştirerek onlara örfümüzü,adetimizi ve müslümanlığı aşılamaya çalışmıştır.Bir nevi yaşayış biçimi olarak kendilerine benzemelerini için çalışmıştır.(Tarih kitaplarında "Türkleştirme" olarak geçer fakat benim pek tasvip etmediğim bir sözcük)Osmanlının balkanlarda uyguladığı bir başka sistem ise "Devşirme Sistemi" olmuştur.Bu sistemle balkanlarda feth edilen topraklardaki hristiyan ailelerinden 40 çocuktan biri küçük yaşta alınıp Anadoluda müslüman çiftçilerin yanında eğitildikten sonra memur yada asker olması üzerine dayalı sistemdir.Bu sistem ilede Balkanlarda feth ettiği topraklara ideolojisini yaymayı hedeflemiştir ve o zaman için bu politikalar kısmen başarılı olmuştur.Bunun meyvesini ise fetret devrinde balkanlarda herhangi bir isyan çıkmamasıyla almıştır.



         Şimdi Osmanlı Devletinin ideolojisini ve bu ideolojisinin sonuçlarını tartışalım.Üstte bahsettiğim fetret devrine kadar Osmanlı'nın davası uğruna uyguladığı "Cihad" ve "Gaza" anlayışıyla yürüdüğü yolda adeta önündeki taşlar tek tek ortadan kalkarak işini kolaylaştırdı.Osmanlı'nın daha sonralarda gelen hem dini yönden hem de askeri liderlik yönünden üst düzeyde eğitilmiş önemli padişahların ardından 1683 senesinde Osmanlı İmparatorluğu en üst sınırlarına ulaşmıştı ve birçok etnik kökeni bir arada bulunduruyordu.Bunu 1350'den beri yaptığını düşünürsek böyle birşeyi yapabilmek için dini birlikten başka hangi ideoloji işe yarardı ? Osmanlı'nın ilerlemesindeki ve 330 yılı aşkın bir süre 20'den fazla etnik kökeni bir arada tutucak bir çatı var mı ?




        İşte bu yüzden doğru ideolojiyi seçmek bu kadar önemli.Eğer Osmanlı İslam çatısı altında yürümeseydi bırak İmparatorluk kurup,3 kıtaya hükmedip,20'den fazla etnik kökeni idare edip dünyaya yön çizmeyi,daha kendi halinde kavrulması bile muamma olurdu...


       Sonuç olarak Türkiyede Osmanlı İmparatorluğundan kalan bu "İslamın Öncülüğü" görevine kaldığı yerden devam edip bu dava uğrunda tekrar onlarca etnik kökeni İslam çatısı altında toplamayı kendine hedef edinirse kazanır...